Benim çocukluk zamanlarımda (yani çook seneler önce..) meslek seçimiyle ilgili iki farklı görüş vardı. Ya “memur ol, oğlum” ya da “doktorluk, mühendislik ve avukatlıktan birini seç”. Aslında şaşıracak bir şey de yok: yokluğun bol olduğu, ekmeğin karnelerle verildiği, her türlü kuyruğun metrelerce olduğu bir zamanda memur olmanın müthiş bir avantajı vardı: sigortalı olmak ve garantili, insanın çıkartılmayacağı bir iş yerinde çalışmak. Diğer üç meslek grubu ise okuması uzun ve yorucu, bilgi derinliği olan, yani başkalarının yapamayacağı mesleklerdi.
Günümüzün dünyası değişti. Hayat hızlandı, bilgi artık herkes tarafından ulaşılabilir, tecrübeler herkesle paylaşılır hale geldi. Bunlara ek olarak dünyanın ve ülkemizin nüfusu gittikçe artmakla kalmıyor, nüfusun içinde asgari eğitim almış olanların nüfus oranı da gittikçe yükseliyor. Yani zaman zor zaman! Meslek seçimi gittikçe zorlaşıyor ve hepimiz biliyoruz ki, nüfusumuzun büyük bir oranı seçtiği değil, bulduğu bir işte çalışıyor.
2006 senesinde İnsan Kaynakları alanında faaliyet gösteren Kelly Services tarafından 28 ülkede 70 bin çalışanla yapılan ve Kelly Global İşgücü Endeksi adı altında yayımlanan araştırmada, ‘mutluluk oranı en düşük çalışanlar’ Türkiye’den çıktı.Türkiye’de çalışanların yarısından azının işinde mutlu olduğunu ortaya koydu.
Yukarıda okuduğunuz araştırmadan da görüyoruz ki, insanlar çalıştıkları ortamdan, yaptıkları işlerden pek de mutlu değiller. İşyerinde mutlu olabilmenin ön şartlarından biri de malum ki doğru mesleği seçmek. Peki, çözüm nerede o zaman? En doğru meslek hangisi? En çok para kazandıran meslek hangisi? Geleceği olan meslekler?
Bu sorularla ilgili size bir iyi bir de kötü haberim var. Önce kötüsü; bilmiyorum. Şimdi de iyisi: cevabı bilmiyorum, ama, nasıl bulacağınız konusunda net bir fikrim var.
Bundan bir süre önce bir yerlerde okuduğum bir şeyi sizlerle paylaşmak isterim. Başarının formülü diye geçiyordu – emin olun tek formül bu değil, daha binlercesi var, ama ben bu formülü sevdim. BİO Formülü: başarı için gerekli üç “şey”: Beceri, İstek, Odak.
Sanırım BİO doğru mesleği seçmenizde yardımcı olabilir. Gelin biraz derinleşelim.
Beceri. Ya da yetenek. Bence burası biraz tuzak içeriyor. Yıllardır içinde bulunduğum çalışmalarda yaptığım bir gözlemi sizinle paylaşmak istiyorum. Kültürümüzde insanlar maalesef çok çabuk “beceriksiz” olduklarına karar veriyorlar. Bir iki denemeden sonra hemen başaramayıp, pes edenler hemen – fazlasıyla çabuk! – “ben bu konularda beceriksizim” yargısına, bunu gören anne babalar evlatlarının üzülmesine dayanamayıp, onu korumak için “sen bu konularda çok becerikli değilsin” diyerek – fazlasıyla çabuk!– dikkati başka bir tarafa çekiyorlar. Vesaire vesaire. Sonra da orta yaşlarda şaşırarak keşfediyoruz ki, aslında o konuda o kadar da beceriksiz değilmişiz. Sadece yeteri kadar denememişiz.
İstek. Yukarıda da bahsettiğim gibi meslek seçerken bir sürü mantığımızla cevaplamaya çalıştığımız sorular var, objektif kriterler, başarı parametreleri. Bence bütün bunların yanında en önemlisi gönül. İnsanoğlunun gönlünü koyduğu, ruhunda hissettiği, yaparken anlam bulduğu bir işte başarılı olmaması (üçüncü kriterimiz Odağı da unutmadığı taktirde) imkansız. Kısa vadeli bir başarıdan bahsetmiyorum ama. Uzun vadeli, bedeli ödenmiş gerçek başarıdan bahsediyorum. Dünya tarihinde büyük iş yapmış, başarılı insanlara baktığınızda – ister Atatürk ister Maradona, ister Beatles ister van Gogh, bir sürü farklı özelliklerinin yanında ortak olarak gördüğümüz tek şey yaptıkları işlere gönüllerini koymaları. Gönül varsa, istek ve arzu varsa, beceri geliyor. Sabır gösterdiğiniz, uzun vadeli ‘oynadığınız’ sürece geriye tek bir şey kalıyor ..
Odak. Yazımın başında da belirttiğim her-şeyin-karman-çorman-olduğu-günümüzün-dünyasında elimizde her şeyle ilgili bolca – hatta yetişemeyeceğimiz kadar – veri var. Üniversite kelimesi Latince “universitas”tan geliyor. Evren, veya evrensellik. Yani ortaçağlarda üniversitelerde evrene ait her şey öğretilirdi. Başka bir örnek de, Goethe veya Da Vinci gibi sanatçıların, sanat eserlerinin yanında mekanik, fizik, optik, biyoloji gibi konularda da denemeleri, yazılarının bulunması değil mi. Günümüzün şartlarında, seçeneklerin sonsuz olduğu ve bu seçeneklerin insanı özgür kılacağı varsayımıyla insanların paralelize olduğu, seçim yapamadıkları bu zamanlarda her şeyi kucaklamak yerine derinleşmenin doğru olduğunu düşünüyorum. Yüzyılın en büyük düşünürlerinden bir olarak geçen Malcolm Gladwell son kitabı “outliers”da 10,000 saat kuralından bahsediyor. Bill Gates’ten Beatles’a, Bill Joy’ dan Mozart’a kadar bir sürü başarılı insan ve/veya insan topluluğu üzerinde yaptığı araştırmalarda Gladwell şunu buluyor: tüm bu insanlar yaptıkları işte kendilerini 10,000 saat tekrarladıktan sonra büyük başarılara imza atıyorlar. Günümüzde ne yaparsanız yapın, derinleşmenin, kendi kulvarınızda uzmanlaşmanın artık olmazsa olmaz faktörlerden biri olduğuna inanarak söylüyorum ki, Beceri setine sahip olmak ve istemek yeterli değil artık.
Özetle, ben önce gönlünü dinle, pes etmeden odaklan, derinleş, daha bilgili ol, beceri ve nihayetinde de başarı nasıl olsa arkasından gelecektir diyorum.
Bu mesleği seçmekle ilgili kısımdı. Bir o kadar da önemli son bir şeyin de “mesleğine sahip çıkmak” olduğunu düşünüyorum. Bugün Türkiye’nin her yerinde tüm bu yukarıda anlattığım özelliklere sahip yüzlerce, binlerce insan var. Marangozundan tatlıcısına, modacısından turşucusuna, doktorundan tamircisine kadar işlerini gönülleriyle yapan, yaptığı işe önce kendileri saygı duyan, sahip çıkan bir sürü insan. Onları örnek alalım kendimize, seçimimiz ne olursa olsun…